TÜMÜ
KORONA VİRÜS
DEPRESYON
ANKSİYETE
FİLM-DİZİ ANALİZİ

Obsesif Kompulsif Bozukluk Nedir?

PsignL Online Psikolog
· 22 Aralık, 2020 · 7 dakikada oku

Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) tanımına göre obsesyon; bireyin iradesi dışında zihninde belirerek bireyde belirgin bir sıkıntıya neden olan, kaygı uyandıran, yineleyici biçimdeki düşünce, dürtü ve düşlemlerdir. Kompulsiyon ise, obsesyonların ortaya çıkardığı kaygıyı gidermek için kasıtlı bir biçimde veya kendini mecbur hissederek yapılan yineleyici ve törensel davranışlar veya zihinsel eylemlerdir.

Obsesyonlar, mantıken birey için hiçbir anlam ifade etmediği için birey tarafından çoğu zaman “saçma” bulunur. Çünkü obsesyonlar, bireyin gerçek yaşam sorunları ile ilişkili değildir. Birey, obsesyonların kendi zihninin ürünü olduğunu bilir fakat saçma olduklarını düşünse dahi bu obsesyonlara karşı direnemez.

Dolayısıyla obsesyonlar bireyde kaygıyı tetiklerken, kompulsiyonlar ise bu kaygının giderilmesini hedefler. Birey, obsesyonlarla baş edemeyince onları baskılamaya veya başka bir düşünce ya da eylemle etkisizleştirmeye çalışır. Hatta zaman zaman obsesyonlarından kaçınmak için çabalar ancak tüm bu durumlar obsesyonların daha da güçlenmesine sebep olur.

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB), obsesyon ve kompulsiyonların sıklıkla beraber görüldüğü süreğen bir bozukluktur. Fakat tanı konulması için obsesyon ve kompulsiyonlardan birinin varlığı çoğunlukla yeterlidir.

OKB; bilişsel, davranışsal ve duygusal faktörleri sebebiyle bireyin aile ilişkilerini, sosyal ve mesleki verimini olumsuz biçimde etkiler.

 

Toplumda En Sık Gözlemlenen OKB Alt Tipleri;

Kirlenme/bulaşma ve kuşku obsesyonları ile temizlik ve kontrol kompulsiyonlarıdır.

Obsesif kompulsif bozukluğu olan bireyler, belirsizliklere mücadele etme konusunda diğer bireylere göre daha çok zorluk yaşarlar. Ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü rahatlayamazlar ve kafalarında dönüp duran sorular şunlara benzer:

- Ya çıkarken kapıyı kilitlemediysem?

- Ya yediğim yiyeceklerde mikrop varsa?

- Ya bir gün kendime veya çocuklarıma zarar verirsem?

- Acaba deliriyor muyum?

- Ya bir gün delirirsem?

 

Bazen bireyde OKB semptomları kaybolur veya daha yönetilebilir bir hale gelir. Daha sonra ise bu semptomlar; mezuniyet, meslek değişikliği, evlilik, çocuk sahibi olma veya emekli olma gibi yaşam geçişlerinde yeniden ortaya çıkabilir veya kötüleşebilir.

 

OKB sebebiyle kafamızda dönen problemleri, bir tiyatro oyunundaki aktörler olarak hayal edebiliriz. Belirsizliklerle mücadele etme konusunda yaşanan zorluk ise sahnenin hiç değişmeyen arka planıdır ve aktörler durmadan değişse de o hep aynı kalır. Yani bugünkü obsesyonlarımız, belki de yarın yerini başka obsesyonlara bırakacak. Fakat tema daima aynı kalacak: belirsizliğe tahammül edememek.

 

OKB; majör depresyon, kaygı bozukluğu, alkol kullanım bozuklukları, yeme bozukluğu, trikotillomani (saç yolma), beden disformik bozukluğu, ve panik bozukluk gibi diğer psikolojik bozukluklarla beraber de görülebilir.

 

Araştırmalar, OKB’nin oluşumunda genetik faktörlerin önemli bir rol oynadığını göstermektedir. Buna ek olarak, birçok araştırma sonucunda, OKB’nin beyindeki serotonin düzeyinin bozulmasıyla oluştuğu ve hatta beynin bazı bölümlerinde aktivite değişiklikleri olduğu gözlemlenmiştir. Dolayısıyla değişen beyin kimyasını düzenlemek ve OKB’ye eşlik eden psikolojik rahatsızlıklar varsa semptomları gidermek amacıyla, bazı durumlarda, terapinin psikiyatrik konsültasyon ve ilaç kullanımı ile desteklenmesi gerekebilir.

 

OKB TEDAVİSİNDE UYGULANABİLECEK BAZI PSİKOTERAPİLER

 

• Şema Terapi

OKB hastalarının çocukluk deneyimlerindeki ortak temalar; ‘hiçbir konuda yeterince iyi olamamak’ veya önemsiz hissetmektir. Belki de anne babanız arasında devamlı bir çatışma vardı ve çocukken size ihtiyaç duyduğunuz dikkati veremediler.

Belki de bir sebepten dolayı ebeveynlerinizin dikkati sürekli diğer kardeşlerinizdeydi ve bu yüzden ebeveynlerinizin ilgisini kazanabilmek için kardeşlerinizle sürekli rekabet etmek zorunda kaldınız.

Belki de okulda zorbalığa uğradınız ve kimseye söyleyemediniz, bu yüzden ihtiyacınız olan desteği alamadınız.

Belki de çocukken size dengeli davranmayan bir ebeveyniniz vardı ve onunla olan ilişkiniz sürekli pamuk ipliğine bağlıymış gibi hissettiriyordu. Bazen kendinizi yalnız, değersiz ve ebeveynlerinizin birinden (bazen de her ikisinden) ihtiyaç duyduğunuz güven ve empatiden yoksun hissediyordunuz.

Dr. Jeffrey Young, ruhumuzda sağlıksız bir iz bırakan çocukluk yaşantılarını ortaya çıkarmak için etkili bir araç olan Şema Terapi’yi ortaya çıkardı. Şema Terapi, bizlere, şemaları nasıl iyileştirebileceğimize dair bir tedavi modeli sağlar.

Şemalar, bugünkü ilişkilerimizi olumsuz bir şekilde etkileyen, kaynağını yaşadığımız zorlu çocukluk koşullarından alan değişmesi zor düşünce kalıplarıdır. Şemaların oluşması için illa büyük bir travma yaşamış olmak gerekmez. Çoğu zaman, depresyonu olan bir ebeveynle büyümek gibi görünüşte “küçük çaplı” olan travmalar, bireyde zararlı bir etkiye sahip olabilir. Şema Terapi’de 18 farklı şema bulunmaktadır ve dayanıksızlık şeması OKB ile yakından ilgilidir.

 

• Gestalt Terapi

Gestalt terapi, anksiyetenin aslında kendimize nefes aldırmadığımızda oluşan bir çeşit heyecan hissi olduğunu varsayar. Gestalt'in heyecan tanımı, yalnızca heyecan duygusunu içermez. Gestalt terapi aynı zamanda rahatsızlık, kızgınlık, sinirlilik, öfkelilik, nefret dolu olmak, kin dolu olmak, kötü niyetlilik, intikam duygusu gibi geniş bir yelpazedeki bütün duyguları “heyecan” olarak adlandırır.

OKB'si olan bireylerin genellikle öfkeyle zorlu bir ilişkisi vardır. Öfkenin 'kötü' bir duygu olduğuna ve sağlıksız olduğuna inanırlar.

Öfkelerinden kaçınmaya çalışabilirler. Öfkelerini bastırmaları sonucunda ya hiç öfke hissetmiyor gibi görünürler ya da trafiğin hali veya toplu taşıma hizmetlerinin kötülüğü gibi aslında öfkelerinin öznesi olmayan olaylara kızıyor gibi görünürler. Eğer öfkeleri değer verdikleri kişilere karşıysa bunu kabullenmekte veya onlara dürüstçe ifade etmekte zorluk yaşarlar. Bu da pasif agresif davranarak öfkelerini değer verdikleri kişilere değil, alakasız insanlara yansıtmalarına neden olur.

Öfkeleri hakkında konuşmanın riskli olduğunu düşünürler ve sevdiklerini kaybetmekten dolayı korku duydukları için bir türlü dürüstçe kendilerini ifade edemezler. Bunun sebebi çocukluklarında sinirlenmenin riskli olduğunu öğrenmiş olmalarıdır. Bu sebeple öfkeleri hakkında dürüst olmaktansa öfkeyi içselleştirerek kendilerine yöneltmeyi tercih ederler.

OKB’li bireylerin bir başka ortak noktası da aşırı eleştirel bir iç sese sahip olmalarıdır. Hatta OKB semptomlarına sahip oldukları için kendilerini aşırı yetersiz, güçsüz veya gülünç bulurlar. Daima kendilerini suçlarlar ve kendilerinden kaynaklanan derin bir hayal kırıklığı yaşarlar. Bu durumun sebebi, realistik olmadığı için bir türlü ulaşamadıkları “mükemmellik” algılarıdır.

Bu nedenle terapinin önemli bir parçası, öfkeyi ifade etmenin riskli olduğunu nasıl öğrendiğimizi, bu öfkeyi uygun şekilde ifade etmeyi nasıl öğrenebileceğimizi ve kendimize karşı nasıl daha şefkatli bir iç ses geliştirebileceğimizi keşfetmektir. Çoğunlukla bu, yanlış yere yerleştirilmiş öfkenin gerçekte nereye ait olduğuna baktığımız ve bizi çocukken kötü hissettiren kişiye karşı savaştığımız deneyimsel bir çalışmayı içerir.

 

• Bilişsel Davranışçı Terapi

Bilişsel Davranışçı Terapi’nin OKB tedavisinde etkili olduğu klinik olarak kanıtlanmıştır. Bu terapi ekolü, düşüncelerimizin duygularımızı ve dolayısıyla da davranışlarımızı etkilediği fikrine dayanır.

Örneğin, "Ya şu bıçağı alıp kendime zarar verirsem?" gibi bir düşünce, bir endişe duygusuna ve tüm bıçakları evden çıkarma davranışına yol açar.

Mevcuttaki olumsuz düşüncemize meydan okuyarak onu daha yararlı bir düşünceyle değiştirebilirsek, o zaman endişeli hissetmeyiz ve evde bulunan cisimlerle ilgili sorunlar yaşamayız. Düşüncelere ve inançlara meydan okumak, önce ne tür işlevsiz iç konuşmalarımız olduğunu tespit etmek için onları bir günlüğe kaydetmeyi ve daha sonra ise yazdıklarımızı katastrofik düşünme, “ya hep ya hiç” tarzında düşünme, falcılık gibi bilişsel çarpıtmalar açısından analiz etmeyi gerektirir.

Ayrıca düşüncelerimizin bizim için neden önemi olduğunu gösteren kanıtları da ararız. Örneğin kendime herhangi bir şekilde zarar verebileceğim fikrini destekleyen herhangi bir kanıt var mı? Bunu daha önce hiç yaptım mı? gibi soruları kendimize sorarız.

BDT'nin ikinci kısmı, kendimizi artık bizi etkilemeyene kadar, bizim için zor olan durumlara ve düşüncelere maruz bırakmaya başladığımız davranışsal kısımdır. Örneğin, temizliğinden endişe duysak da temizlemeye kalkışmadığımız bir çatalla yemek yemeye tahammül ederiz ve bunu yeterince sık yaptığımızda, ona eşlik eden belirsizlik ve endişeyle başa çıkabileceğimizi ve artık bu durumun bizim için o kadar da önemli olmadığını anlarız.

 

• Mindfulness (Farkındalık Temelli Bilişsel Terapi)

Bu terapi ekolünde hedef, tüm deneyimlerimizin geçici ve çoğu zaman anlık olduğunu fark etmektir. Belirtilerimize ilişkin bakış açımızı yeniden çerçeveleyerek, onlara bizim üzerimizde daha az kontrol vermek amaçlanır.

Örneğin, ne kadar endişeli hissettiğinize veya kaşığın ne kadar kirli olabileceğine odaklanmak yerine "evet şu anda endişeli hissediyorum " veya "şu anda kaşığın kirli olabileceğini düşünüyorum" şeklinde bir farkındalık ve kabul, problemimiz hakkında daha fazla rahatlama hissi yaratabilir.

Farkındalık temelli bilişsel terapinin (MBCT), depresyon ve OKB dahil olmak üzere pek çok psikolojik bozukluğun tedavisinde klinik olarak etkili olduğu kanıtlanmıştır.

 

 

Uzman Klinik Psikolog Elif BAŞÇELİK


 

PsignL Online Psikolog

İlk seansınıza başlamak ister misiniz?

Anlatmak istediğin zaman